Eflâtun ve Farabi’nin İdeal Devleti ve Osmanlı
Bu yazımda,
başlıktan da anlaşılacağı üzere, Eflâtun ve
Farabi’nin İdeal Devletini Osmanlı
Devleti ile bağdaştırmaya çalışacağım. Evvel olarak kabul etmeliyiz ki iki
düşünürün de tasarladığı ideal devlet
elbette kusursuzdur. Fakat reel düşünmek gerektiğinde böyle bir durumun söz
konusu olmayacağı anlaşılacaktır. Devletlerin ilk yapılanmaya başladığı
tarihten bu yana, ne böyle bir devlete ne de topluma rastlanmamıştır. Fakat ideal
devlete bir hayli yakın olan Osmanlı İmparatorluğunun hakkını vermek
elzemdir.
Öncelikle, Eflâtun’un Devlet adlı eserinin içeriğinden daha
sonra da Farabi’nin Medinetü’l Fazıla adlı
eserinin içeriğinden yüzeysel olarak bahsedeceğim. Son olarak da Osmanlı’yı ele
alarak yazımı noktalayacağım.
Eflâtun (Devlet)
Eflâtun
(M.Ö. 427-347), ‘’Devlet’’ adlı
eserinde, ideal devletin tarifini
yapmıştır. Eflâtun, ilk olarak toplumu bölümlere ayırmıştır:
- - İtaat
ve üretime karşılık; işçiler,
zanaatkârlar ve tüccarlar
- - Koruma
ve savaşmaya karşılık; bekçiler yani
askerler
- - Yönetme
ve bilgi edinmeye karşılık; yöneticiler
ve bilgeler
olmak üzere
3 bölüme ayırmıştır. Bölümlere, ayrıcalıklarına göre bazı kısıtlamalar ve bazı
imtiyazlar tanımıştır. Mesela, işçiler, evlenme ve mülk edinme konusunda
serbesttirler. İstedikleri kadar mülk edinir istedikleri kişi ile evlenirler.
Askerler, evlenme ve mülk edinme konusunda kısıtlıdırlar. Ne kadar mülk
edineceklerini ve kimle evleneceklerini yönetici belirler.
Asker ve
yönetici sınıfındakiler için eğitim konusuna bir hayli fazla önem verilir.
Küçük yaştan itibarin yoğun bir tempoda eğitim verilir. 15 yaşına gelen
yurttaşlar, ortaya başarılı bir tablo çıkarırlarsa eğitimlerine devam edilir ve
yönetici statüsüne gelene kadar hatta görev esnasında bile devam edilir. Fakat
aldığı eğitimi yeterli bulan veyahut kapasitesinin zirvesine ulaşan kişiler,
bir süre askerlik eğitimine tâbi tutulduktan sonra asker olma görevini
üstlenirler.
Yönetici
statüsünde bulunan kişilerin aldığı eğitimden söz ettim yukarıda, fakat en az
eğitim kadar önem verilen bir başka husus ise, tüm bedensel arzu ve zevklerden
uzaklaşmış olmasıdır. Arzu ve zevklerin esiri olan bir yönetici asla adalet
dağıtamaz ve mevkisinin mecburiyetliklerini yerine getiremez.
Yöneticinin
çevresinde bilge insanların bulunması gerekir. Bürokratların, bedensel arzu ve
zevklerden uzak olması gerekir. Tek arzuları, devletin refahı ve saadeti
olmalıdır.
Farabi (Medinetü’l
Fazıla)
Farabi (M.S.
874-950), ‘’Medinetü’l Fazıla’’ adlı
eserinde, faziletli toplumun tarifini
yapmıştır. Diğer birçok düşünür gibi Farabi de ilk olarak toplumu bölümlere
ayırmıştır. Bu konu üzerinde durmaya hacet yoktur.
Farabi’nin faziletli toplumu, mutluluk için
insanların birbirleriyle yardımlaştığı, adaletin sekteye uğramadığı, yöneticiye
itaatte kusurun olmadığı, yurttaşlar arasındaki bağın güçlü olduğu bir
toplumdur.
Şehri,
sağlıklı bir insanın vücuduna benzetir. Merkeze ise kalbi yerleştirir. Kalp ne
kadar iyi işlerse keza vücut da aynı şekilde iyi hareket eder. Burada,
kalp=yönetici ve vücut=halk denklemine ulaşıyoruz. Yani yönetici ne kadar iyi
olursa yurttaş da o kadar iyi olur. İyi yurttaş iyi devlete bağlıdır.
Erdemli
şehrin insanları, yöneticinin izinde gitmeli ve onun güttüğü amacı gütmelidir.
Keza, yönetici halka örnek olmalıdır.
Osmanlı Devleti ve
Toplumu
Yukarıda Eflâtun’un
ve Farabi’nin ideal devleti hakkında
üstünkörü bilgi verdikten sonra Osmanlı Devleti hakkında biraz bilgi vereceğim.
Bilgiyi aktarırken beraberinde karşılaştırmalar yapacağım ve yazımı
noktalayacağım. Doğruluk ve yanlışlık yorumlarını sizlere bırakacağım.
Osmanlı
Devletinin tarihi okunmaya ve yazılmaya şayandır. Birçok eser yazıldı geçmişten
bu yana. Ben sadece belli kısımlar üzerinde duracağım.
İlk olarak Eflâtun’un
sınıf ayrımı yaparken sınıflara tanıdığı imtiyazlar ve uyguladığı kısıtlamalar
üzerinde duralım. Toplumu 3’e ayıran Eflâtun, bunları kontrol altında tutmak
maksadıyla bazı kısıtlamalar getirdi. Bu mevzubahis Osmanlı’da da geçerliydi.
Mesela, Osmanlı halkının, işçiler, zanaatkârlar ve tüccarlar bölümünün
kısıtlaması söz konusu değildi. İstedikleri kişiyle evlenir istedikleri kadar
mülk edinebilirlerdi. Keza asker sınıfı için bu söylemler söz konusu değildi.
Osmanlı ordusunun temel yapı taşı sayılan Yeniçeriler, istedikleri kişi ile
evlenemez, özel mülk edinemez ve hatta savaş olmadığı zamanlarda bile başka
işlerle meşgul olamazlardı. Eflâtun’un da belirttiği gibi buradaki amaç,
askerlerin devletin bekası dışında başka bir şey düşünmelerini
engellemekti. Eflâtun’un üzerinde bir
hayli fazla durduğu diğer mevzu ise, yöneticilerin gerek nefsi gerek ilmi eğitimlerinin
had safhada olmasıdır. ‘’Filozof kral,
kral filozof olmalıdır.’’ sözünden de anlaşılacağı gibi Eflâtun,
yöneticilerin filozof olması gerektiğini savunmuştur. Osmanlı devlet adamları
filozof değillerdi fakat hem nefsi hem de ilmi bilgileri had safhadaydı. En
bariz örneği, Fatih Sultan Mehmed’tir. Dünyevi nefsini bir kenara bırakıp
sadece devletin bekası için çalışarak bir hayat sürmüştür. İlmi bilgisinin de
azımsanacak bir tarafı yoktur. Muazzam bir savaş aleti olan Şahi Topu’nun
çizimi de gemilerin karadan yürütülmesi fikri de kendisine aittir. Birçok
örneği daha vardır. Fatih Sultan, bunlardan sadece biridir. Sadece devleti
idare edecek kişinin değil, onun çevresinde bulunacak olan kişilerin de kâmil
ve bilge olmaları gerektiğini vurgulamıştır. Keza zaten Osmanlı devlet
adamlarının birçoğu kâmil ve bilge sıfatlarını hak ediyordu. Köprülü Mehmed
Paşa, Molla Güranî, Molla Yegân, Pargalı İbrahim Paşa, Zağanos Mehmed Paşa,
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Mimar Sinan vesaire birçok isim var, bunlar
sadece hatırladıklarımdır. İsimlerini saydığım devlet adamlarının birçok
icraatı var, fakat onlardan bahsederek sizleri sıkmak istemiyorum. Bu yüzden
sadece isimlerini zikrederek geçiyorum.
Eflâtun’un ideal devletinin büyük bir kısmının
Osmanlıyı kapsadığını gördük. Şimdi de
Farabi’nin Medinetü’l Fazıla’sına bakalım.
Toplumun
sınıflara bölündüğünü, bölümlerin görevlerini… vesaire üzerinde durmak elzem
değildir. Birçok düşünürün sınıf bölümleri aynı olduğundan dolayı…
Mutluluk
için insanların birbirleriyle yardımlaştığı ve adaletin hüküm sürdüğü bir
devletten söz eder, Farabi. Dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda kaç
devlet bu yetilere sahiptir? Eğer ortaya bir liste çıkarılacaksa, şahsi
kanaatime göre, Osmanlı bu listenin başında yer alır. İsterseniz bu kısmı Âşık
Paşazade’den okuyalım: ‘’Sultan Murad Hüdâvendigâr, Ergene Köprüsü’nü
yaptırdıktan sonra yanı başına, misafirlerin rahat etmesi için bir imaret
(aşevi) yaptırdı. Sultan, yanına âlimleri ve fakirleri alarak Edirne’den yola
çıktı ve imarete vardı. İlk yemek piştiği gün kendi mübarek eliyle fakirlere
dağıttı, nice ziyafetler çekti. Aynı şekilde oğlu Sultan Fatih, âlimlere,
dervişlere, yetimlere ve dul kadınlara sadaka paylaştırırdı. Her gün kendi
mübarek eliyle fakirlere akça dağıtırdı.’’ Görülen gerçek o ki, Eflâtun’un
herkesin mutlu olduğu toplum beklentisi ile Farabi’nin faziletli yöneticiler
için kullandığı, zorba değil, kendisine
ve halkına gerçek mutluluğu verebilen sözleriyle tarif ettiği ideal
yöneticiler, ecdadımız arasından çıkıyordu. Farabi’ye göre halk, yöneticinin
izinde gitmelidir. Farabi’nin bu arayışına yine en güzel cevaptır Osmanlı.
Osmanlı padişahların yegâne amacı olan ‘’Cihad’’, Osmanlı tebaası için de
yegâne amaçtı. Bundan daha güzel örnek bulunamaz sanırım.
Tarih,
idealin peşinde koşanların izini süredursun, mâzimizin berrak sayfalarında
yerini almış olan Osmanlı günleri, Eflâtun ve Farabi’nin ‘’ideal’’ olarak yazdığı misaller ile doludur.
Son olarak
Âşık Paşazade’nin Osmanlı tarihini yazma sebebini kendi kaleminden okuyup
yazımızı noktalayalım: Bu kadar dâhil
söylediğime sebep, onların ruhlarına hayır dua olsun diyedir. Ya Rabbi!
Büyüklüğün hakkı için bu tarihi okuyana, dinleyene ve yazana rahmet et.’’