Sayfalar

10 Eylül 2014 Çarşamba

Eflâtun ve Farabi’nin İdeal Devleti ve Osmanlı

Eflâtun ve Farabi’nin İdeal Devleti ve Osmanlı


Bu yazımda, başlıktan da anlaşılacağı üzere, Eflâtun ve Farabi’nin İdeal Devletini Osmanlı Devleti ile bağdaştırmaya çalışacağım. Evvel olarak kabul etmeliyiz ki iki düşünürün de tasarladığı ideal devlet elbette kusursuzdur. Fakat reel düşünmek gerektiğinde böyle bir durumun söz konusu olmayacağı anlaşılacaktır. Devletlerin ilk yapılanmaya başladığı tarihten bu yana, ne böyle bir devlete ne de topluma rastlanmamıştır.  Fakat ideal devlete bir hayli yakın olan Osmanlı İmparatorluğunun hakkını vermek elzemdir.
Öncelikle, Eflâtun’un Devlet adlı eserinin içeriğinden daha sonra da Farabi’nin Medinetü’l Fazıla adlı eserinin içeriğinden yüzeysel olarak bahsedeceğim. Son olarak da Osmanlı’yı ele alarak yazımı noktalayacağım.

Eflâtun (Devlet)

Eflâtun (M.Ö. 427-347), ‘’Devlet’’ adlı eserinde, ideal devletin tarifini yapmıştır. Eflâtun, ilk olarak toplumu bölümlere ayırmıştır:
-        -  İtaat ve üretime karşılık; işçiler, zanaatkârlar ve tüccarlar
-        - Koruma ve savaşmaya karşılık; bekçiler yani askerler
-        - Yönetme ve bilgi edinmeye karşılık; yöneticiler ve bilgeler
olmak üzere 3 bölüme ayırmıştır. Bölümlere, ayrıcalıklarına göre bazı kısıtlamalar ve bazı imtiyazlar tanımıştır. Mesela, işçiler, evlenme ve mülk edinme konusunda serbesttirler. İstedikleri kadar mülk edinir istedikleri kişi ile evlenirler. Askerler, evlenme ve mülk edinme konusunda kısıtlıdırlar. Ne kadar mülk edineceklerini ve kimle evleneceklerini yönetici belirler.

Asker ve yönetici sınıfındakiler için eğitim konusuna bir hayli fazla önem verilir. Küçük yaştan itibarin yoğun bir tempoda eğitim verilir. 15 yaşına gelen yurttaşlar, ortaya başarılı bir tablo çıkarırlarsa eğitimlerine devam edilir ve yönetici statüsüne gelene kadar hatta görev esnasında bile devam edilir. Fakat aldığı eğitimi yeterli bulan veyahut kapasitesinin zirvesine ulaşan kişiler, bir süre askerlik eğitimine tâbi tutulduktan sonra asker olma görevini üstlenirler.

Yönetici statüsünde bulunan kişilerin aldığı eğitimden söz ettim yukarıda, fakat en az eğitim kadar önem verilen bir başka husus ise, tüm bedensel arzu ve zevklerden uzaklaşmış olmasıdır. Arzu ve zevklerin esiri olan bir yönetici asla adalet dağıtamaz ve mevkisinin mecburiyetliklerini yerine getiremez.

Yöneticinin çevresinde bilge insanların bulunması gerekir. Bürokratların, bedensel arzu ve zevklerden uzak olması gerekir. Tek arzuları, devletin refahı ve saadeti olmalıdır.

Farabi (Medinetü’l Fazıla)

Farabi (M.S. 874-950), ‘’Medinetü’l Fazıla’’ adlı eserinde, faziletli toplumun tarifini yapmıştır. Diğer birçok düşünür gibi Farabi de ilk olarak toplumu bölümlere ayırmıştır. Bu konu üzerinde durmaya hacet yoktur.

Farabi’nin faziletli toplumu, mutluluk için insanların birbirleriyle yardımlaştığı, adaletin sekteye uğramadığı, yöneticiye itaatte kusurun olmadığı, yurttaşlar arasındaki bağın güçlü olduğu bir toplumdur.

Şehri, sağlıklı bir insanın vücuduna benzetir. Merkeze ise kalbi yerleştirir. Kalp ne kadar iyi işlerse keza vücut da aynı şekilde iyi hareket eder. Burada, kalp=yönetici ve vücut=halk denklemine ulaşıyoruz. Yani yönetici ne kadar iyi olursa yurttaş da o kadar iyi olur. İyi yurttaş iyi devlete bağlıdır.

Erdemli şehrin insanları, yöneticinin izinde gitmeli ve onun güttüğü amacı gütmelidir. Keza, yönetici halka örnek olmalıdır.

Osmanlı Devleti ve Toplumu

Yukarıda Eflâtun’un ve Farabi’nin ideal devleti hakkında üstünkörü bilgi verdikten sonra Osmanlı Devleti hakkında biraz bilgi vereceğim. Bilgiyi aktarırken beraberinde karşılaştırmalar yapacağım ve yazımı noktalayacağım. Doğruluk ve yanlışlık yorumlarını sizlere bırakacağım.

Osmanlı Devletinin tarihi okunmaya ve yazılmaya şayandır. Birçok eser yazıldı geçmişten bu yana. Ben sadece belli kısımlar üzerinde duracağım.
İlk olarak Eflâtun’un sınıf ayrımı yaparken sınıflara tanıdığı imtiyazlar ve uyguladığı kısıtlamalar üzerinde duralım. Toplumu 3’e ayıran Eflâtun, bunları kontrol altında tutmak maksadıyla bazı kısıtlamalar getirdi. Bu mevzubahis Osmanlı’da da geçerliydi. Mesela, Osmanlı halkının, işçiler, zanaatkârlar ve tüccarlar bölümünün kısıtlaması söz konusu değildi. İstedikleri kişiyle evlenir istedikleri kadar mülk edinebilirlerdi. Keza asker sınıfı için bu söylemler söz konusu değildi. Osmanlı ordusunun temel yapı taşı sayılan Yeniçeriler, istedikleri kişi ile evlenemez, özel mülk edinemez ve hatta savaş olmadığı zamanlarda bile başka işlerle meşgul olamazlardı. Eflâtun’un da belirttiği gibi buradaki amaç, askerlerin devletin bekası dışında başka bir şey düşünmelerini engellemekti.  Eflâtun’un üzerinde bir hayli fazla durduğu diğer mevzu ise, yöneticilerin gerek nefsi gerek ilmi eğitimlerinin had safhada olmasıdır. ‘’Filozof kral, kral filozof olmalıdır.’’ sözünden de anlaşılacağı gibi Eflâtun, yöneticilerin filozof olması gerektiğini savunmuştur. Osmanlı devlet adamları filozof değillerdi fakat hem nefsi hem de ilmi bilgileri had safhadaydı. En bariz örneği, Fatih Sultan Mehmed’tir. Dünyevi nefsini bir kenara bırakıp sadece devletin bekası için çalışarak bir hayat sürmüştür. İlmi bilgisinin de azımsanacak bir tarafı yoktur. Muazzam bir savaş aleti olan Şahi Topu’nun çizimi de gemilerin karadan yürütülmesi fikri de kendisine aittir. Birçok örneği daha vardır. Fatih Sultan, bunlardan sadece biridir. Sadece devleti idare edecek kişinin değil, onun çevresinde bulunacak olan kişilerin de kâmil ve bilge olmaları gerektiğini vurgulamıştır. Keza zaten Osmanlı devlet adamlarının birçoğu kâmil ve bilge sıfatlarını hak ediyordu. Köprülü Mehmed Paşa, Molla Güranî, Molla Yegân, Pargalı İbrahim Paşa, Zağanos Mehmed Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Mimar Sinan vesaire birçok isim var, bunlar sadece hatırladıklarımdır. İsimlerini saydığım devlet adamlarının birçok icraatı var, fakat onlardan bahsederek sizleri sıkmak istemiyorum. Bu yüzden sadece isimlerini zikrederek geçiyorum.

Eflâtun’un ideal devletinin büyük bir kısmının Osmanlıyı kapsadığını gördük. Şimdi de 
Farabi’nin Medinetü’l Fazıla’sına bakalım.

Toplumun sınıflara bölündüğünü, bölümlerin görevlerini… vesaire üzerinde durmak elzem değildir. Birçok düşünürün sınıf bölümleri aynı olduğundan dolayı…

Mutluluk için insanların birbirleriyle yardımlaştığı ve adaletin hüküm sürdüğü bir devletten söz eder, Farabi. Dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda kaç devlet bu yetilere sahiptir? Eğer ortaya bir liste çıkarılacaksa, şahsi kanaatime göre, Osmanlı bu listenin başında yer alır. İsterseniz bu kısmı Âşık Paşazade’den okuyalım: ‘’Sultan Murad Hüdâvendigâr, Ergene Köprüsü’nü yaptırdıktan sonra yanı başına, misafirlerin rahat etmesi için bir imaret (aşevi) yaptırdı. Sultan, yanına âlimleri ve fakirleri alarak Edirne’den yola çıktı ve imarete vardı. İlk yemek piştiği gün kendi mübarek eliyle fakirlere dağıttı, nice ziyafetler çekti. Aynı şekilde oğlu Sultan Fatih, âlimlere, dervişlere, yetimlere ve dul kadınlara sadaka paylaştırırdı. Her gün kendi mübarek eliyle fakirlere akça dağıtırdı.’’ Görülen gerçek o ki, Eflâtun’un herkesin mutlu olduğu toplum beklentisi ile Farabi’nin faziletli yöneticiler için kullandığı, zorba değil, kendisine ve halkına gerçek mutluluğu verebilen sözleriyle tarif ettiği ideal yöneticiler, ecdadımız arasından çıkıyordu. Farabi’ye göre halk, yöneticinin izinde gitmelidir. Farabi’nin bu arayışına yine en güzel cevaptır Osmanlı. Osmanlı padişahların yegâne amacı olan ‘’Cihad’’, Osmanlı tebaası için de yegâne amaçtı. Bundan daha güzel örnek bulunamaz sanırım.

Tarih, idealin peşinde koşanların izini süredursun, mâzimizin berrak sayfalarında yerini almış olan Osmanlı günleri, Eflâtun ve Farabi’nin ‘’ideal’’ olarak yazdığı misaller ile doludur.


Son olarak Âşık Paşazade’nin Osmanlı tarihini yazma sebebini kendi kaleminden okuyup yazımızı noktalayalım: Bu kadar dâhil söylediğime sebep, onların ruhlarına hayır dua olsun diyedir. Ya Rabbi! Büyüklüğün hakkı için bu tarihi okuyana, dinleyene ve yazana rahmet et.’’

0 yorum:

Yorum Gönder